I.SOSYAL HİZMETLER ŞÛRASI AÇILIŞ KONUŞMALARI
Devlet Bakanı Güldal Akşit’in konuşması
Sayın Bakanım, değerli valilerimiz, değerli akademisyenler, sivil toplum kuruluşlarının değerli
temsilcileri, değerli konuklarımız, değerli basın mensupları; Sosyal Hizmetler Şûrasına hoş geldiniz diyor,
hepinizi sevgi ve saygıyla selâmlıyorum.
Sorumluluğu ve vebali büyük olmakla birlikte hayır ve sevap yönü de o derece büyük olan sosyal
hizmetler alanında görev yapmaktan duyduğum memnuniyetimi müsaadelerinizle sözlerime başlamadan
ifade etmek istiyorum.
Şûra çalışmaları ve içeriğiyle ilgili ayrıntılı bilgileri benden önceki değerli konuşmacılar aktardılar.
Gerek Kurumumuz açısından, gerekse Şûranın niteliği açısından gerekli konuşmaları yaptılar. Bu konulara
yeniden değinecek değilim. Ben, sosyal hizmetler konusunu tarihi perspektifi de dikkate alarak sosyal yönüyle
ele almak ve bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Balkan Savaşları ve I.Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğunun birçok cephede
savaşması nedeniyle cepheye sürekli asker sevk edilmek durumunda kalınmış, cephede savaşanların büyük
bir çoğunluğunun şehit düşmesi sonucu ülkede kimsesiz çocuklar sorunu her geçen gün büyüyerek sürmüş,
savaş sonrası yaşanan toprak kayıpları sonucu İmparatorluğun başta İstanbul olmak üzere diğer illeri büyük
miktarda göç almış, bu durum ailelerin sosyal ve ekonomik yönden büyük sıkıntılar yaşamalarına neden
olmuştur.
Kimsesiz çocuklar sorununun büyümesi üzerine halkın girişimleriyle başlatılan çözüm arayışları
yeterli olamamış, devlet kanalıyla çözümler üretilmesi zarureti doğmuştur. Bu çerçevede kimsesiz çocuklara
sahip çıkmak amacıyla Sultan II. Abdülhamit döneminde 1903 yılında Darül Hayri Ali açılmıştır. Daha sonra
Meşrutiyet döneminde Darül Eytamlar açılmış bulunmaktadır.
Bu çabaların önemli hizmetler yapılmış olmasına rağmen kalıcı olmadığı anlaşılmış, sonuçta bazı
hayırseverlerin ve kamu görevlilerinin girişimleriyle 1917’de Himayeyi Etfal Cemiyeti İstanbul’da kurulmuştur.
Bu cemiyette çocuklara yönelik olarak İstanbul’da ve diğer bazı şehirlerde önemli görevler yapılmıştır.
Kurtuluş Savaşı sırasında ülke yönetiminde Ankara merkezli yeni yapılanma nedeniyle 30 Haziran
1921’de yeni bir Himayeyi Etfal Cemiyeti kurulmuştur. Millî mücadelenin kazanılmasından sonra Mustafa
Kemal Atatürk’ün de desteği alınarak Ankara’daki Cemiyet tüm ülke genelinde örgütlenmiştir.
1935 yılına kadar faaliyetlerini başarıyla sürdüren Ankara Himayeyi Etfal Cemiyeti bu tarihte adını
“Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu” olarak değiştirmiştir. Daha sonraki dönemde, 1963 yılında Sağlık ve
Sosyal Yardım Bakanlığı bünyesinde Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü de ayrıca oluşturulmuştur.
Sosyal hizmetlere ilişkin bu dağınık yapının bir çatı altında toplanması amacıyla 1983 yılında 2828
Sayılı Kanunla Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü oluşturulmuştur.
Kısaca bu tarihsel süreci anlatmamın önemli bir nedeni vardır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
kuruluşundaki Kurtuluş Savaşı mücadelesi ve sonrasındaki yeniden yapılanmada bu devletin temellerini
oluşturan o büyük insanların konuya bakış açılarını ve sıcak yaklaşımlarını iyi anlamak gerekmektedir.
Kaynaklar araştırıldığında 1920’li yılların başında ülke nüfusu 13 milyondur. 7 yaşından büyük
olanlar dikkate alındığında okuma oranı erkeklerde yüzde 17.42, kadınlarda yüzde 4.63’tür. Nüfusun yüzde
47.71’i çiftçi, yüzde 3.7’si sanatkar, yüzde 2.8’i ise tüccardır.
Büyük Atatürk’ün hatıra defterinde 9 Kasım 1916 tarihiyle ilgili ilginç bir not vardır. Konumuzla yakın
ilgisi olması nedeniyle bu notu aynen sizlere aktarmak istiyorum:
“Yollarda birçok muhacir gördük, Bitlis’e avdet ediyorlar cümlesi aç, sefil, ölüme mahkum hâlde, 4-5
yaşlarında bir çocuğu ebeveyni yol üzerinde terketmişler. Bu çocuk da bir karı kocanın peşine takılmış, onları
ağlayarak 100 metreden takip ediyor. Kendilerine niçin çocuğu almadıkları için tekdir ettim. Bizim evlâdımız
5
değildir demişlerdir.” O dönemlerde ülkenin içinde bulunduğu durumu yukarıdaki rakamlardan ve büyük
Atatürk’ün bu satırlarından açıkça anlamak mümkündür.
Bu kötü günleri bizzat yaşayan ve tanık olan büyük önder Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
kurulmasından sonra konuya büyük önem vermiş, çocuklara yönelik hizmetleri teşvik etmiş, kendisi de fırsat
buldukça çocuk yurtlarını ziyaret etmiştir.
Değerli konuklar, tarihsel süreci kısaca anlattım, umuyorum burada bulunan herkes bir kez daha o
zor şartları ve onurlu Kurtuluş günlerini hafızasında canlandırmışlardır.
Adı zaman içerisinde değişmiş olmakla birlikte aynı alanda hizmet veren Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumunun günümüzdeki durumuna da kısaca bakmakta yarar vardır. Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu günümüzde 81 il ve 35 ilçede teşkilâtlanmış, yaklaşık 450 civarında sosyal hizmet kuruluşu
ile 30 bini aşkın bakıma ve yardıma muhtaç insanımıza 24 saat esasına göre hizmet sunma çabası
içerisindedir.
Böylesine geniş ve kapsamlı bir yapı zaman içerisinde beraberinde pek çok sorunu da getirmiştir.
Geleneksel kamu kuruluşu mantığı burada da hakim olmuştur. Yıllar önce yaklaşık 13 bin kadroyla hizmet
veren kurum, halen yaklaşık 9 bin 500 personelle hizmetlerine devam etmektedir. Aradan geçen zaman
içerisinde hizmet alanının genişlemesine, kuruluş sayısının artmasına rağmen personel sayısı sürekli
azalmaktadır. Son 20 yıldır kamuda tasarruf mantığının doğal sonucu olarak bu alanda da gerileme olmuştur.
Valilerimiz, belediye başkanlarımız, sivil toplum örgütlerimiz, hayırsever vatandaşlarımız sosyal
hizmet kuruluşları inşa etmişler, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna devretmişlerdir.
Bunların işletilmesi için gerekli personel ve işletme giderlerinin karşılanması bile zaman zaman
sorun olmaktadır. Bunun yanında kamu kurum ve kuruluşlarında genelde yaşanan kamu görevlilerine ilişkin
sorunlar bu kurumda da yaşanmaktadır. Siyasî iktidarların ve ilgili bakanların tutum, davranış ve
yaklaşımlarına bağlı olarak zaman zaman bazı iyileştirici düzenlemeler yapılmış olmasına rağmen arzulanan
bir yapı maalesef oluşturulamamıştır.
Sonuçta taşradaki yöneticilerin veya Ankara’daki siyasilerin ve bürokratların bayramda seyranda
ziyaret ettiği mekânlar olarak sosyal hizmet kuruluşları hafızalarda yer almaktadır.
Son yıllarda, bağlı kuruluşlarda yaşanan bazı olumsuzlukların medya aracılığıyla kamuoyuna
yansıtılması sonucu ilgililer kısmi olarak harekete geçmekte iseler de, bunlar sorunların köklü çözümüne
yönelik çalışmalar olmaktan öteye gidememektedir.
Sosyal hizmet alanında verilecek hizmetin herhangi bir diğer kamu hizmetiyle aynı görülmesi ve
karıştırılması hatası sürekli yapılmaktadır. Bu alanın doğrudan insana, hem de sorunlu insana hizmet
sunumunu gerektiren, psikolojik ve sosyolojik yönleri olan bir alan olduğu çoğu zaman gözden uzak
tutulmaktadır.
Güzel binalar yapılmasının, güzel eşyalarla donatılmasının ve diğer fiziksel ihtiyaçların çağın
koşullarına uygun olarak yapılmasının, hizmet alan kişilere maddî katkı sağlanmasının, işe yerleştirilmesinin
işin esası olduğu yanılgısına düşülmüştür.
Özellikle fiziksel imkânların çoğu zaman yeterince karşılanmadığı, örnekleri görüldükçe bu konuda
fazla eksiği olmayan yerlerdeki ilgililerin daha da rahatladığı ve görevlerini gereği gibi yerine getirdiklerine
inandıkları görülmeye başlanmıştır.
Örneğin bir kız yetiştirme yurdunda her türlü fiziksel imkâna sahip olarak yetişen ve 18 yaşını
doldurduğu için ayrılacak bir kızımızın evlendiğinde bir ev düzenini nasıl kuracağı, yemek yapıp
yapamayacağı, şehir ve aile ortamına nasıl uyum sağlayabileceği, komşuluk ve akrabalık ilişkilerini nasıl
sürdüreceği, mesai arkadaşlarıyla işte nasıl anlaşacağı, kazandığı parayı nasıl harcayacağı, hangi ölçülerde
borçlanabileceği, mesai kavramı gibi konuların sorun teşkil ettiği sıkça görülmektedir.
Bu konuyu örnekleriyle birlikte ayrıntılandırmak mümkündür. Ancak siz değerli katılımcıların gelmek
isteğim noktayı anladığınızı biliyorum. Tüm bunları ifade ederken görevinin bilincinde, her türlü fedakârlığı
göstererek hizmet veren değerli çalışanlarımızın hakkını da teslim etmek zorundayım.
6
Sosyal hizmetler konusu bu ihtiyacı hissedenler açısından beşikten mezara kadar her aşaması iyice
düşünülüp plânlanması gereken bir konudur ve bu çerçevede olaya yaklaşılıp çözümler üretilmesi ihtiyacı
vardır.
Değerli konuklar, şu anda aklınızda, zihninizde ne varsa bir an için bunu unutmanızı ve şimdi
söyleyeceklerimi hayal etmenizi istirham ediyorum.
Ölüm haktır ve bunun ne zaman olacağını ancak yüce yaratıcı bilir. Çoğunuzun çocuğu var,
mutlu bir aile yaşantınız var, Allah kimseye göstermesin ve dilemiyorum ki, ancak öldüğünüzü ve
çocuklarınızın kimsesiz kaldığını bir an düşünün. Onlara kim, hangi şartlarla bakacaktır?
Yine Allah kimseye göstermesin, bakamayacağınız derecede özürlü bir çocuğunuz olduğunu
düşünün, ne gibi bir çaresizlik içinde kalacaksınız? Yıllarca çalıştınız, emekli oldunuz, yaşınız ilerledi, kendi
ihtiyaçlarınızı kendiniz gideremeyecek hâle geldiniz. Çocuklarınız yok veya var da ilgilenmiyorlar. Ne
yaparsınız?
Yakınımızda, çevremizde tanıdığınız bir kadın sürekli eşinden dayak yiyor, yaşamı çekilmez hâle
gelmiş, boşansa da ortada kalacak, siz yanınıza alamıyorsunuz, alamazsınız. Yok mu kadına sahip çıkacak
bir merci demez misiniz?
Büyükşehirlerde uygunsuz ortamlarda yaşayan diğer insanlara zarar veren, uyuşturucu kullanan,
kapkaççılık yapan sokak çocuklarını görüyor veya medyadan takip ediyorsunuz. Bu çocukların sonu ne
olacak, bunların anne babaları yok mu, devlet niçin tedbir almıyor demez misiniz?
İşte değerli katılımcılar, tüm bunlar Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunda cevap bulacak
konulardır, sorulardır. Alan geniş, sorun çok, imkânlar sınırlı, beklenti de bu derece büyüktür.
“Bana dokunmayan bin yaşasın, ben işime bakarım, ne yapayım çocuklarına sahip çıksalardı” gibi
lâflarla ve anlayışla bir yere varmak mümkün değildir. Bu ülkede yaşayan herkesin bir şekilde Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu hizmetine ihtiyacı olabilir. Bu ihtiyaç kendisini insan ömrünün herhangi
bir aşamasında hissettirebilir. O hâlde sosyal hizmetler konularına ve kurumlarına hangi makam ve mevkide
olursak olalım sahip çıkmak zorundayız. Bu insani ve millî bir görevdir.
Ben, tüm bunları açık yüreklilikle anlatırken ülkemizde artık klasik hâle gelmiş olan makamlar
şikâyet yeri değildir, çözüm yeridir karşı görüşünü ifade etmek isteyenler olabilir, saygı duyarım. Ancak, ben
bu alandan sorumlu bakan olarak mevcut durumu tüm açıklığıyla ortaya koymayı bir görev saydım. Ben, bu
görevimde çok üzüntülü, çok sevinçli olaylarla karşılaştım. Yurtlara gittiğinizde anne diye boynunuza sarılan
çocuklarla, ilgisizlik ve bakımsızlıktan perişan olmuş çocuklarla karşılaşabiliyorsunuz. Gecenin bir yarısında
hatırladığınızda uykularınızın kaçtığı, daha fazla bir şeyler yapmalıyım diye kafa yorduğunuz anlar çok oluyor.
Göz görmeyince gönül katlanırmış, ayda yılda bir medyada okuduğu veya izlediği bir olumsuzluktan
kişi bir süre etkilenebilir, ancak bir süre sonra unutabilir. Biz sürekli işin içindeyiz ve inanın hiç unutmuyoruz
ve unutturmayacağız.
Biz başta Sayın Başbakanımız olmak üzere Hükûmet olarak sosyal hizmet alanındaki anlayışımızı
Hükûmet programımızda açıklıkla ortaya koyduk ve bu çerçevede ciddî olarak çalışmalar yürütüyoruz. Ancak,
ben bu konuşmamda bunların üzerinde ayrıntılı olarak durmayacağım. Ben, konuya makro düzeyde
bakılmasını, Cumhuriyet döneminde sosyal hizmetler alanında elde ettiğimiz kazanımlar temelinde bugün
bulunduğumuz noktayı da dikkate alarak uluslararası düzeyde, özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde gelinen
noktayı yakalamak, bu çerçevede yeni düzenlemeler yapmak gerektiğine inanıyorum. Mevcut yapıyı olduğu
gibi korumak veya tamamen değiştirmek gibi bir ön yargımız kesinlikle yoktur. Bu Şûranın düzenlenmesine
ilişkin kararımızın oluşmasında da bu noktadan hareket ettik. İstedik ki, ilgili tüm taraflarla oturalım,
konuşalım, bu konuda kim ne söylemeyi arzu ediyorsa ortaya koysun, tartışalım ve bir ortak noktada
buluşmaya çalışalım. Elde edeceğimiz sonuçlar çerçevesinde geleceğe yön verelim.
Hükûmetimizin kamuda yeniden yapılanma ve yerel yönetimlerle ilgili olarak yapmayı planladığı
yasal düzenlemelerin bir kısmı Türkiye Büyük Meclisi gündeminde, bir kısmı da yakında gündeme gelecektir.
Bu temel çerçevede düzenlemeler yapılırken her hizmet alanında olduğu gibi sosyal hizmetler
alanında da yerimizi belirlemek durumundayız. İnşallah bu Şûra sonunda taşlar yerine oturmuş olacaktır.
7
Değerli konuklar, konuşmamın sonunda Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme çalışanlarının iki
önemli sorunu ile ilgili çalışmalarımızdan da kısaca bahsetmek istiyorum.
Bunlardan birincisi, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu personeli arasında halen geçerli
olan sözleşmeli ve sözleşmesiz personel arasındaki ciddî haksızlıktır. Sözleşmeli olanlar sözleşmeli
olmayanlardan yaklaşık 2-3 misli daha fazla maaş almaktadırlar. Bu haksızlığın giderilmesi için hazırladığımız
kanun tasarısını bakanlıkların görüşüne açtık. Personel motivasyonunu olumsuz yönde etkileyen bu
uygulamaya son vererek, Bütçeye de fazla yük getirmeyen yeni bir ek ödeme getirmeyi tasarlıyoruz. Ayrıca,
nöbet ücretlerini de bu tasarı ile yeniden düzenliyoruz.
İkinci konu ise, Başbakanlığa bağlı olan kuruluşların aldığı fazla çalışma ücretinin Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu çalışanları için dondurulmuş olmasıdır. Bakanlığıma bağlı Özürlüler İdaresi
Başkanlığı normalde fazla mesai ücreti almakta, ancak Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
çalışanları alamamaktadır. Bu problemin çözümü için de gerekli çalışmalar sürdürülmektedir.
Sosyal hizmet çalışanları her iki konuda da uzun yıllardır çözüm beklemektedirler. Bu iki konuyu
yakın tarihte çözeceğimizi umuyorum.
Değerli konuklar, Şûramızın finansmanı konusunda gerekli destek Devlet Bakanımız Sayın Beşir
Atalay’ın talimatlarıyla Sosyal Riski Azaltma Projesi kapsamındaki ödenekten sağlanmaktadır.
Bu vesileyle her konuda desteklerini bizden esirgemeyen Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum.
Şûramızın gerçekleştirilmesi için oluşturduğumuz ekipteki arkadaşlarımız birkaç aydır gayretli
çalışmalar sürdürmektedirler. Bu vesileyle Şûranın bu aşamaya gelmesinde emeği geçen herkese
şükranlarımı sunuyorum. Bu açılıştan itibaren 3 gün boyunca çalışmalara katılacak olan herkese başarılar
diliyorum. Şûramızın sosyal hizmetler alanında yeni bir açılım ve bakış açısı getirmesi dileğiyle hepinize
saygılar sunuyorum, tekrar hoş geldiniz diyorum.
Çocuklar ülkelerin geleceği, ”Onların en iyi şekilde korunmaları ve yetiştirilmelerini sağlamak, tüm dünya ülkelerinin temel amacı olmalıdır”
Çocuklara yapılan yatırımın Bir ülkenin geleceğine yapılan yatırımdır.
Bu bu çocuklara yapılan yatırımın en can alıcı noktası özellikle kız çocuklarının eğitimli olmasından kaynaklanmıştır.
”Sağlıklı doğup büyüyen, gelişen, ihmal ve istismar edilmeyen, insan haklarına saygılı, hak ve sorumluluklarının bilincine varmış, katılımcı ve paylaşımcı, kendini ifade edebilen ve gerçekleştirebilen, hoşgörülü ve sevecen, moral değerlere sahip, yararlı olmayı ilke edinmiş, çağdaş bilgi ve beceriyle donatılmış üretken bireylerin yetiştirilmesi, toplumsal hedefimizdir.
Çocuklarına bayram armağan eden tek ülke olmanın haklı gururunu yaşıyoruz. Bu nedenle gerek anayasamızda kaynağını bulan ve gerekse çocuk hakları sözleşmesinde ifade edilen çocuklarla ilgili her türlü ilke ve hükümleri eksiksiz uygulamaya geçirerek, çocuklarımıza verdiğimiz değeri bir kez daha tüm dünyaya duyurmuş olacağız.”