YETİŞTİRME YURTLARINDA KALAN BİREYLERİN YAŞADIĞI RUHSAL ve MANEVİ SORUNLAR
YETİŞTİRME YURTLARINDA KALAN BİREYLERİN YAŞADIĞI RUHSAL ve MANEVİ SORUNLAR
Evetttt, uzun suredir yazmıyor, herkesin olduğu gibi benim de kendime göre kafa yoğunluğumdan kalemim yazı tutmuyor satıra dökülmüyordu.
Hayatımızın her alanında önem sarf eden konuları dile almayı, satıra dökmeyi, ara verdiğim süreyi telafi etmek için kalemi yeniden elime alarak Ya Allah Ya Bismillah dedim…
Yeniden yazmaya başladığım konu tabiki de yazdığım konuların devamı getirmek olacak. Sürekli dile, satıra almamız gereken konulardan biri kanayan yaramız yetiştirme yurdundan kalan çocuklarımızın, ayrıldıktan sonra olan ruhsal ve manevi mücadelesi hakkında merhem olabilmek için yazmaya, sizlere duygu ve düşüncelerimi bilimsel yazıların kucuk kesitleriyle, yaşanmış ve yıllar önce sunulmuş küçük metin örneklerini sunmaya çalışacağım.
Şimdiden keyifli okumalar dilerim.
Yetiştirme Yurdunda Kalan Ergenlerin Yaşadıkları Sorunlar genel anlamda,
Ergenlikte yaşanan problemler, çocukluk dönemindeki problemlerin devamı olabilir.
Her ergenin arkasında çocuklukta oluşmuş bir “miras” vardır ki bu aynı zamanda gelecek için “yatırım” demektir. Aile çocuğun içinde yetiştiği en önemli mirastır. Aile kavramından yoksun büyüyen, kurumlarda ergenliği yaşayan gençler için geçmişteki mirasta travmalar ve yoksunluklar olduğu için bu evre daha sorunlu olabilmektedir. Kurum
altındaki çocuklarda görülebilecek sorunlar, kendi ailesinin yanında yaşayan çocuklardan daha sık ve yoğun yaşanmaktadır.
Çocuk, çok farklı sebeplerden dolayı yaşamının uzun yıllarında ölüm, uzun süreli hastalıklar, hükümlülük, boşanma, terk veya doğal afet gibi nedenlerle ana-babasından birini veya ikisini birden kaybedebilir. Birçok görüş ve yasalar, ayrıca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın genel tutumu böyle bir çocuğun, kalan ailesi veya yakınları arasında bakılması ve desteklenmesini yönündedir. Ancak çoğu zaman bu yeterli bir şekilde gerçekleşmemektedir. İşte bu ve benzer durumlarda çocuğun bir başka kurum tarafından korunması gereği ortaya çıkmaktadır. Ölüm, geçici ayrılık veya boşanma gibi sebeplerle parçalanmış ailelerin çocukları birçok problem yaşamaktadır. Bunlar, bakım sorunu, arkadaş grupları ile sosyal uyum sorunu, yeni aile yapısına uyum sorunu, okul sorunları ve ileriye dönük sorunlar olabilir. Özellikle anne yoksunluğundan dolayı çocuk ve ergenlerin yaşadıkları olumsuz sonuçları ve psikolojik etkilerini araştırmacılar, beş grupta değerlendirmektedir:
1. Davranış bozuklukları
2. Kişilik bozuklukları
3. Psikosomatik bozukluklar
4. Gelişim bozuklukları ve zekâ gerilikleri
5. Suçluluk
1. Fiziksel Sorunlar
Kurumlarda kalan ergenlerin fiziksel sorunları incelendiğinde; çocukluk döneminde yeterli beslenemedikleri, bağırsak problemleri yaşadıkları ve aile yanında yetişen yaşıtlarından fiziksel olarak daha kısa boylu ve daha düşük kilolu oldukları görülmektedir. Deri hastalıkları da bu çocuklarda sık görülen problemler olarak görülmektedir. Kurum bakımı altında yaşayan çocukların fiziksel gelişimlerinde kurumdan çıktıktan sonra bile bazı gerilikler gözlemlendiğine dair veriler mevcuttur. Yetiştirme yurdunda kalan gençlerin ergenlik sorunları ve baş etmeleri üzerinde yapılan araştırmalara göre, yetiştirme yurdu gençliğinde, bedensel gelişim problemleri arttıkça ergenlerin toplumsal ve psikolojik gelişim problemleri ve gelecekle ilgili düşünce ve istekler alanındaki problemleri de artmakta olduğu gözlenmektedir.
Duygusal Sorunlar
Kurum bakımı altında yaşayan çocuk ve ergenler sosyal, algısal, fiziksel, bilişsel ve duygusal alanlarda birçok farklı mahrumiyetle karşılaşmaktadırlar. Ailenin çocuğun gelişimi, kişiliği ve ruhsal dünyası açısından çok önemli olduğu bir gerçektir. Anne yoksunluğunun çocuk üzerinde oldukça olumsuz etkileri vardır. Özellikle yetiştirme yurdunda kalan ergenlerin, ailesinden ayrı yaşamaları nedeniyle bazı psikolojik problemleri olabileceği düşünülmektedir.
Bu durumda, kurum bakımının bir aile ortamından daha farklı özelliklere sahip olması etkilidir. Kurum bakımı; kurumların yapısal özelliklerine, hizmet veren personelin nitelik ve niceliğine, hizmetlerden beklentilerine göre farklılıklar gösterebilir. Ülkemizde yürütülme biçimiyle, çocuklarla yüz yüze temas halinde olan personel anne-baba rolünde çocuk ve ergenlerle beraberdir. Ancak vardiyalı çalışmalar, çalışma süresinin sınırlılığı personelin gençlerle günün değişik saatlerinde kaliteli zaman geçirmelerini engellemektedir. Gruplarda çok sayıda çocuk bulunması annelerin çocuklarla bireysel ilişki kurmasını güçleştirmekte, ilgisini pek çok çocuğa paylaştırmak zorunda kalmaktadır.
Çocuğun kendine güveni ve diğer insanlara bağlanma, güvenebilme, onlarla ilişki kurabilme, uyumlu olabilme kapasitesi de erken dönemde yetişkinle kurulan bağ üzerinden şekillenerek gelişir. Bu bağlanmayı sağlıklı kuramayan çocuk güvenli bağlanmayı gerçekleştiremez. Bağlanma; insanların, kendileri için önemli gördükleri kişilere karşı geliştirdikleri güçlü duygusal bağdır. Uzmanlar, bağlanmanın çocuğun ilk insan ilişkisini tanımlayan ve kişiliğinin temel unsuru olduğu konusunda görüş birliği içindedir. Çocuk ve anne arasındaki bu bağ çok önemlidir. Araştırmalarda annenin bebeğin ilgi ve tutumuna göre üç farklı bağlanma ilişkisi olduğunu tespit etmişlerdir. Güvenli bağlanma, güvensiz bağlanma, gerilimli-kaçınıcı bağlanma olarak gruplandırılmaktadır. Kaçınan ve kaygılı bağlanma güvensiz bağlanma ile ilişkilidir. Çocukluk döneminde güvenli bir bağlanma figüründen yoksun olarak yetişen çocukların bağlanma örüntülerini araştırmak amacıyla, kurumda yetiştirilen çocuklarla, ailelerinin yanında yetiştirilen çocukları bağlanma stilleri açısından karşılaştırmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, kurumda yetiştirilen çocuklar, ailelerinin yanında yetişenlere oranla güvenli bağlanma biçimi boyutunda daha düşük puanlar alırken, kaygı ve kaçınma boyutlarında, ailelerinin yanında yetişen çocuklara oranla daha yüksek puanlar elde etmişlerdir. Kurum deneyimi olan ebeveynlerin kaçınan bağlanma ilişkisi geliştirmiş oldukları bulunmuştur. Yetiştirme yurdu gençlerinin bağlanma stillerini ve kimlik statülerini araştırdıkları çalışmada ailesi yanında kalan ergenlerin yetiştirme yurtlarında kalan ergenlere göre güvenli bağlanmada daha yüksek puan aldıkları bulunmuştur. Ayrıca yetiştirme yurdunda kalan ergenlerin korkulu bağlanma stilinde daha yüksek puan aldıkları tespit edilmiştir.
Buradan anlıyoruz ki,
yetiştirme yurdunda veya sevgi evinde kalan ve oradan ayrılan her çocuk, genç, birey dışardan “ne güzel korunuyorlar” ibaresinin dışında ne zorlu mücadeleyi ruhsal anlamda verdiklerini görebilir ve buradan yola çıkarak yeni çareler, bu eksiklikleri giderecek projeler üretilmesi adına teşvikler yapabilir, sunabiliriz.
Her birey ne yazık ki, yurttan ayrıldıktan sonra atanmış ve memur olmadığından daha zorlu hayat mücadelesini dışarı da, hayatın asıl gerçek yüzü sokaklarda, vermeye devam ettiğinin bir göstergesi aşağıda yaşanmış olan bir hikayenin kişi ağzından sarf edilen sözler olduğunu görerek her şeyin dışardan görüldüğü gibi olmadığını fark edebiliriz.
“Tutunacak bir dalımız yok. Kendi başına ayakta kalabilecek gücümüz yok.”
“Bizim gibi çocukları ne olur yarı yolda bırakmayın. Aile sevgisi nedir tatmadık.”
“Bu sevgiyi bize siz gösterin. Belki yasa yeniden düzenlenirse kaybettiğimiz bu hakkı kazanabilir, hayatımıza bir yön verebiliriz. Bugün karnımızı doyuruyoruz.”
“Ama aile kuracak, yuva kuracak imkanımız yok. Hiç evim olmadı, yuva sıcaklığı nedir tatmadım. Aile sevgisi görmedim. En büyük arzum bir hayatım boyunca hiç olmayan bir yuva sıcaklığı kurmak. Çocuklarım olduğunda onlara hiç tatmadığım babalığı göstermek istiyorum. Bize bir fırsat tanıyın.”
Görüldüğü gibi yine yeniden sözlerimi tekrar ederek her sürecin, yaşanılanın dışardan gözüktüğü gibi toz pembe olmadığını umarım, sizlere fark ettirebilmişim ve farklı bir pencereyle yansıtabilmişimdir.
Yaşanılanları aktarıp, yazımı burada noktalandırarak, yaşanılanları yeniden hissettirebilmek için umut dolu farkındalıklarla yeniden başka satırlarda buluşmak dileğiyle diliyorum.
Sağlıcakla kalın…